17 Mayıs 2011 Salı

DÜNYANIN 2. BÜYÜK KANYONU ULUBEY





Ulubey Kanyonu : Uşak  ilinin ulubey  ilçesi sınırları içerisindedir. ABD deki Arizona Eyaleti  sınırları içersinde buluvnan Büyük Kanyon dan sonra dünyanın en büyük 2. kanyonudur . Bugüne kadar bilinmeyen kanyon, Ulubey Çayı ve Banaz Çayı boyunca devam eden bir ana kanyon ile buna bağlanan onlarca büyük yan kanyonlardan oluşur. Ulubey çayı, bütün kanyonu adeta saklı bir cennete çevirmiştir.
Ulubey'de ilin güney ve güney batı kesimlerinde jeolojik yapının özelliğinden dolayı oluşan Ulubey Kanyonu, kanyondan geçen Dokuzsele Deresi’nde meydana gelen kirlilikten dolayı turizme açılamıyor. Kanyonun, dibinden geçen Dokuzsele Deresi temizlendiğinde yamaç paraşütü ve doğa turizmine açılması planlanıyor.
Kanyonların il turizmi için büyük kazanç olduğunu belirten Ulubey Belediye eski Başkanı Hüseyin Buğdaylı, "Ulubey Kanyonu Uşak ve Ulubey için büyük önem taşımaktadır. Bu bölgenin Türk turizmine kazandırılması büyük kazanç olacaktır. Kanyonun turistlik önem kazanabilmesi için içersinden geçen Dokuzsele deresinin temizlenmesi gerekir. Uşak Karma-Deri Organize Sanayi Bölgesi’nin kimyasal atıkları bu derelere atıldığı sürece bölgede herhangi bir çalışma yapılamaz" dedi.
Ulubey Belediyesi olarak kanyonlar için şu an için herhangi bir proje düşünmediklerini ama arıtma tesislerinin açılmasından sonra bölgenin turizme kazandırılması için proje hazırlayacaklarını ifade eden Buğdaylı, "Derelerin tamamlanacak arıtma tesisi ile kirlilikten kurtulacağını biliyoruz. Derelerden temiz su akmaya başladığı taktirde kanyon eski güzelliğine kavuşacak. Ulubey Belediyesi olarak eğer dereler temizlenirse kanyonun Türk turizmine kazandırılması için gerekli çalışmayı yapacağız. Öncelikli olarak kimyasal atıkların temizlenmesi gerekiyor" şeklinde konuştu.
Kanyonda her türlü meyve ve sebze yetiştirilir. Kanyona toprak yollardan iyi bir arazi aracı ile inebilirsiniz veya belirlediğiniz bir güzergahta grup halinde yürüyüş yapabilirsiniz. Ulubey Belediye eski Başkanı Hüseyin Buğdaylı, bölgeyi koruyarak turizme kazandırmak için gayret sarfediyor. Banaz çayında sal sporları, kayalıklarda tırmanış, kanyon boyunca balonla gezinti yapılabilir. Ulubey İlçesi, Uşak merkeze 29 km mesafededir ve gün boyu toplu taşıma imkânı vardır. Uşak merkezinde konaklayabilir ya da kanyona hakim tepelerde çadır kurabilirsiniz.

BÜYÜK KANYON ARİZONA İLE İLGİLİ GÖRSELLER











BÜYÜK KANYON ARİZONA

Büyük Kanyon Ulusal Parkı, Amerika Birleşik Devletleri eski Milli Parkları biridir. Colorado Nehri, Amerika sınırları içinde en değerli doğa harikası gerçekten nefes kesici ve son derece büyük Kanyon Arizona kuzey kısmında yer almaktadır. Yakalamak ve size daha fazla Grand Canyon sürpriz yok böyle manzara var. Bu boyutta görsel bir izlenim ve her yıl pek çok kişi çekiyor ve yatay bir güzellik olduğunu. Büyük Kanyon Ulusal Parkı, her şey daha büyük ve daha başka ilginç görünüyor; fırtına, gündoğumu ve alacakaranlık. her bir daha, ekstra boyut görünüyorlar. Grand Canyon varış, bir yürüyüş durur ve sessiz - tüm zaman hakkında unutmadan alır. Eğer sadece, speechlessly bakıyorum. Yüz yüze muhteşem güzelliği için eğer daha mütevazı olmak.

GÖKSU KANYONU

Su sporları için elverişli

Orta Toroslar’dan doğan Göksu Nehri, rafting ve kano sporu tutkunlarının uğrak yeri. Ermenek Çayı ve Pirinçsuyu’ndan oluşan iki kol, Mut İlçesi’nin Suçatı Köyü’nde birleşip, Göksu adını alıyor. Nehir 260 kilometre uzunluğunda. Akarsu sporları için elverişli, geniş bir yatağa sahip. Nehir, Mut’u geçtikten sonra derin ve sert yamaçları olan bir kanyona girerken, nehirle kanyon duvarlarının yüksekliği zaman zaman 100 metreyi buluyor. Genellikle yavaş akışlı bir nehir olması nedeniyle raftinge yeni başlayanların deneyim kazanmaları için son derece uygun. Kano sporları da yapılıyor.

Kanyonlar: Karabük'ün doğal güzellikler arasında kanyonların ayrı bir yeri vardır. Daha çok Safranbolu'da kireç taşı tabakalarını derin bir biçimde yarılması ile kanyonlar ortaya çıkmıştır. Bölgenin arazi yapısını ilgi çekici hale getiren bu kanyonların başında İnce Kaya kanyonu gelmektedir. Üzerinde İnce Kaya su kemerinin yer aldığı kanyon oldukça dik ve derin yamaçlara sahiptir.

Uzunluğu oldukça fazla olan Düzce ( Kirpe ) Kanyonu ziyaretçilerini adeta büyülemektedir. Tabiat harikası olan diğer kanyonlarımız ise Tokatlı, Sakaralan ve Sırçalı' dır. Yenice ilçesindeki Şeker Kanyonu 6.5 km uzunluğu ve zor geçişleri ile profesyonellerin ilgi gösterdiği bir kanyondur.

Horma Kanyonu: Küre Dağları Tabiat Parkı içerisinde yer alan Horma Kanyonu; Pınarbaşı İlçesi’nin Ilıca köyünde yer alıyor. Avrupa’nın en yaşlı ormanlarının arasında ve doğa harikası bir coğrafyada yer alan kanyon, akvaryumu andıran derin göllerden ve irili ufaklı şelalelerden oluşuyor. Çıkışında Ölüdeniz’i andıran doğal havuzuyla Ilıca Şelalesi’nin bulunduğu kanyon geçişi oldukça keyifli ve diğerlerine göre daha kolay. Kaya blokların izin vermediği birkaç noktada yüzerek ilerlemek gerekiyor. Metrelerce derinlikteki suyun dibini görebileceğimiz kadar temiz olan dere bazı noktalarda su kemerini andıran kaya oluşumlarının arasından geçiyor. Bu noktalarda ya tırmanmak ya da suyla birlikte dar deliklerden kendimizi bırakmamız gerekiyor. Yaban hayatın ülkemizdeki son kalelerinden birinde yeralan kanyonumuzun geçişini yaz aylarında gerçekleştirmekteyiz.

Valla Kanyonu: Küre Dağları içerisinde yeralan kanyonların en büyüğü Valla Kanyonu’dur. Uzunluğu yaklaşık 10 km ye varan kanyonun 1120 metreye ulaşan derinliği vardır. Pınarbaşı’nda bulunan kanyonda dar ve uzun koridorlar boyunca akan su bazen çağlayan halinde düşüyor, bazen de gölcükler ve devkazanları oluşturuyor. Valla Kanyonu geçişi için profesyonel düzeyde bilgi, tecrübe ve teknik donanım sahibi olmak gerekmektedir. Kanyon boyunca yükselen kayalıklar yaban hayatının korunmasını sağlamaktadır. İnsan ulaşımına izin vermeyen sarp yamaçlar endemik bitki türleri ve kartal, şahin, akbaba gibi yırtıcı kuşların yaşam alanı olması bakımından büyük bir öneme sahip.

LAMAS KANYONU

Cennetten bir köşe

Mersin’in Erdemli İlçesi’ndeki Lamas Kanyonu, yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı. Toroslar’dan doğan Limonlu Deresi’nin kıvrımlar yaparak denize kavuşurken oluşturduğu 114 kilometrelik Lamas Kanyonu, zaman zaman 200 metre yüksekliğe ulaşan iki taraflı dik duvarlara sahip. Patika bir yol kanyon boyunca uzanırken, ziyaretçiler çayda yüzme imkanı buluyor. Tarihi mekanlar ve meyve bahçeleri trekkingçiler ve kampçılar için vazgeçilmez yerlerin başında geliyor. Lamas Kanyonu’nun Limonlu beldesi yakınlarında Kayacı Vadisi ise cenetten bir köşe. Vadiye günübirlik turlar düzenleniyor. Çaya paralel piknik alanında, Lamas Nehri üzerinde oturma yerleri bulunuyor.

ÇORUH VADİSİ

Kanyon asma köprülerle süslü

Gürcistan’ın Batum kentinde denize dökülen Çoruh Nehri, Artvin’in Yusufeli ve Erzurum’un İspir ilçelerine kadar uzanan yaklaşık 460 kilometrelik bir alanı kapsıyor. Çoruh Nehri Vadisi, tümüyle turizme açık. Artvin - Yusufeli ve Yusufeli - Erzurum arası çalışan otobüs ve minibüslerle Çoruh Vadisi’nin her yerine ulaşmak mümkün. Buralardaki ilçelerde küçük oteller ve pansiyonlar var. Nehir boyunca uzanan ve zaman zaman kanyon halini alan sarp kayalar, taş ve asma köprülerle süslü. Yöreye özgü ahşap evler vadiye değişik bir güzellik katıyor. Bu arada Yusufeli’nde Çoruh Nehri’nin kolu olan Barhal Çayı, rafting için Türkiye’nin en önemli birkaç parkurundan biri olarak gösteriliyor.

ESEN ÇAYI KANYONU


Çamur banyosu yapabilirsiniz

Antalya Akdağlar’ın kuzeyinde, Kızılcadağ’dan doğan Eşen Çayı, kollarıyla ile Saklıkent Kanyonu ile Eşen deltasını oluşturarak Akdeniz’e dökülüyor. 125 kilometre uzunluğundaki çayın 80 kilometresi Muğla sınırları içinde. Eşen Çayı yaz aylarında özellikle kano turuna katılmak isteyenlerin akınına uğruyor. Yapılan turlar, 15 kilometrelik bir mesafe kano ile geçilerek Patara kumsalında son buluyor. Güzergahın bir bölümünde çamur banyosu molası veriliyor. Kokusuz çamur havuzlarına balıklama atlayıp baştan aşağı çamura bulananlar fotoğraf çektirmeyi ihmal etmiyor. Çamurdan kurtulmak için tek yol Eşen Çayı’nın buz gibi sularına kendinizi bırakmak. Nehrin etrafında okaliptus ağaçları yükseliyor.

KARACEHENNEM BOĞAZI


Turizme açık ama tesis yok

Kastamonu’nun Küre İlçesi’ne bağlı Belören Köyü’nde bulunan 500 metre yüksekliğindeki Karacehennem Vadisi iki parçadan oluşuyor. Birincisi 2 kilometre uzunluğunda Ersizlerdere Kanyonu, ikincisi ise 3 kilometre uzunluğundaki Karacehennem Boğazı. Küre İlçesi’nden 8 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Binlerce yıllık tarihe sahip Karacehennem Boğazı suyun kayaları aşındırmasıyla oluşmuş. Turizme açık ancak içinde tesis yok. Ana yolda 500 metre mesafede yerli ve yabancı turistlerin konaklayacağı kafe bulunuyor. Ankara’ya 300, İstanbul’a ise 550 kilometre uzaklıkta. Yeşil, tepelik ve dağlarla kaplı bir doğa harikası. Bölgede yaban domuzu, ayı ve tavşan gibi yabani hayvanlar yaşıyor. Teçhizatı olan herkes doğa sporu yapabiliyor.

KÖPRÜLÜ KANYONU


Önemli bir rafting merkezi

Antalya kent merkezinden 85 kilometre uzaklıkta. Manavgat’ın 63 kilometre kuzeydoğusundaki Taşağıl Beldesi Selge Antik Kenti’nin hemen yanında yer alan Köprülü Kanyon, 14 kilometre uzunluğunda. Derinliği bazen 300 metreye ulaşıyor. Su kaynağının dere yatağını aşındırmasıyla oluşan kanyona sadece özel araçlarla ulaşılabiliyor. Köprülü Kanyon’da küçük bir dinlenme tesisi ve konaklama için 40 kişilik bir pansiyon var. İçinde sadece Akdeniz’e has olan Akdeniz servisi bulunuyor. Zakkum, yabani gül, ılgın, böğürtlen gibi bitkiler yetişiyor. Ayrıca tilki, kurt, yaban keçisi, kunduz, keklik, turaç, yabani güvercin, çulluk, üveyik, porsuk, kartal ve doğan da görülebiliyor. Önemli rafting ve trekking merkezi.

VALLA KANYONU ( kastamonu )

Yabani hayvanlara ev sahipliği yapıyor

Kastamonu’nun Pınarbaşı İlçesi Muratbaşı Köyü sınırları içinde. Devrekani Çayı ile Kanlıçay’ın birleştiği bölgeden başlayıp, Cide İlçesi istikametinde 12 kilometre uzunluğunda devam ediyor. Girişi son derece zor olan kanyonun, yan duvar kayalarının yüksekliği yer yer 800-1200 metreye ulaşıyor. Devrekani Çayı ve Kanlıçay’ın kesiştiği noktadan rahatlıkla seyredilebilen kanyon suyun kayaları aşındırmasından oluşmuş. Milli Park içinde olan kanyon turizme açık. Ankara’dan 270 kilometre, İstanbul’dan ise 450 kilometre uzaklıkta. İçerisinde tesis yok. Doğal özellikleri ve şelaleleri doyumsuz güzellikte. Sarp kayalıklarında kartal, akbaba, atmaca, doğan gibi tüm yabani hayvanları barındırıyor. Doğal tuzaklar ve tehlikelerle dolu kanyonun teçhizatsız ve rehbersiz geçilmesi mümkün değil.

TÜRKİYEDE Kİ KANYONLAR

Türkiyede bilenen on kanyon vardır :

1. Valla Kanyonu - Kastamonu

2.prülü Kanyon - Antalya

3. Karacehennem Boğazı - Kastamonu

4. Eşen Çayı Kanyonu - Muğla

5. Çoruh Vadisi - Erzurum

6. Saklıkent - Muğla

7. Güver Kanyonu - Antalya

8. Ihlara Vadisi - Niğde

9. Lamas Kanyonu - Mersin

10. Göksu Kanyonu - Mersin

KANYON OLUŞUMU

Bir çok kanyonu uzun süreli erozyonların yaylalar üzerinde oluşturduğu bilinmektedir. Kanyon yapılarının iki yanlarındaki duvarlar, erozyon ve aşınmaya dayanıklı sert kayalardan oluşur. Bunlar granit ya da kumtaşı gibi oluşumlardır. Kanyon oluşumunda hızlandırıcı etkisi olan hava akımları kuru alanlarda sulak bölgelere nazaran daha etkili olduklarından, kanyonlara bu tür bölgelerde daha sık rastlanır. Sualtı Kanyonları adından da anlaşılacağı üzere, deniz taban seviyesinde oluşan kanyon yapılarıdır. Karasal olanlarla hemen hemen aynı özelliklere sahip olan ve genellikle nehir ağızlarında vücut bulan bu yapıların oluşumlarında, sualtı akıntıları temel etkendir. Türkçe'ye Frenk dillerden gelen Kanyon adı, kaynağı İspanyolca asıllı olan cañón sözüdür.

Bu doğal oluşumun en bilinen ve en büyük örneği Arizona'da bulunan Büyük Kanyon'dur. Amerika Birleşik Devletleri'nin güney-doğu'sunda yer alan bu kanyon arkeolojik önem taşır; bunun nedeni Amerika kıtasının ilk sahipleri olarak da bilinen Kadim Pueblo Halkının bu çevrede geniş yerleşimler kurmuş olmasıdır.

Geniş bir kanyonun içinden akan bir nehir, duvarları jeolojik bir merdiveni andıran kanyonlar oluştururabilir. Bunlar siperli nehir ((entrenched river)) olarak anılırlar zira bu tip nehirlerin akış yollarını değiştirmeleri epey zordur. Colorado River ve Snake River (ABD kuzey-doğu) bu yapılara örnek teşkil edebilecek iki nehirdir.

KANYONLAR

Kanyon: güçlü ırmakların kireçli olmayan bölgelerde kazdıkları derin vadileri belirtir.Kanyonların kenarları çok sarp boğazlar biçiminde ortaya çıkar.kayaların kenarları aşındırmaya karşı gösterdikleri dirence bağlı olarak çeşitli şekiller alır.
Bunlar çıkıntılı bölümler, basamaklar ve düz etekler şeklindedir. Kanyonların dibinde alüvyonlu ve kumlu çökelti bulunmamaktadır. Çünkü çok dar olan su yatağında seller tarafından süprülürler. Ülkemizdeki kanyonların en ünlüsü hepimizin bildiği Saklıkent kanyonudur. Fethiye civarında bulunan Saklıkent kanyonu kenarları yüksek derin bir vadi görünümündedir. Giriş kısmına yapılan köprü kanyonun belli bir bölümünü görme imkanı vermektedir. Çevre düzenlemesi iyi yapılmış olan bu kanyon turistlerin oldukça ilgisini çekmektedir. Diğer ülkelerdeki kanyonların en ünlüsü binlerce yıl süreyle ırmak tarafından kazınmış Colaradodaki (ABD) büyük kanyondur.
Dağ sıralarının üzerindeki tepeler ve dik yamaçların görkemli görüntüsü ıssız bir gölü andıran kanyon oluşumu, dayanıklı yamaçların arasında ırmakların hızla gömülmesi sonucu meydana gelir. Kanyonlara deniz diplerinde de raslanır ve deniz kanyonu diye adlandırılır. Bunlar çok derinlerde gene kenarlan çok dik ve kıvrımlı deniz altında kalmış ırmak vadileridir.

TOKAT BALLICA MAĞARASI


YERİ:

Tokat’ın 26 km. güney batısındaki Pazar ilçesinin Ballıca köyündedir. Mağaraya ulaşmak için, Pazar ilçesinden, 8 km. daha ilerlemek gerekiyor. Bu yol: kral yoluna bağlanan, Selçuklu dönemine ait, bir köprünün yanından geçiyor. Yapımı: 1238 yılına tarihlenen ve 2006 yılında restorasyon çalışmalarına başlanan “Mahperi Sultan Kervansaray” ı da, Mağara yolu üzerinde görebileceğiniz bir yer.
Özel aracınız yoksa, mağaraya ulaşmak için, Tokat’tan 45 dakikalık bir yolculuk yapmanız gerekiyor. Sonra: minübüsten inince, taksiler var. Önce pazarlık yapın ve daha sonra, taksi ile, dağlara doğru 20 dakikalık bir yolculuk yapacaksınız. Daha sonra: taksi sürücüsü, 1 saat ya da daha uzun bir süre sizi bekleyecek ve sizi minübüs durağına geri götürecek. Ancak: şunu unutmayın, veya taksi ile pazarlık yaparken aklınızda bulunsun, mağara çok uzun, yaklaşık 1 km. uzunluğunda, biraz merdiven çıkmak gerekecek, bir yamaç turu yapacaksınız ve asıl yola geri döneceksiniz. Yani: bir saat biraz yetersiz kalıyor, siz iki saat üzerinden antlaşma yapın. Aksi halde; acele etmeniz gerekecek ve keyf alamayacaksınız.

MAHPERİ SULTAN KERVANSARAYI:
Mağaraya giderken, yol üzerinde göreceksiniz. 1238 yılında yapılmış. 12’nci yüzyıldan bu yana, Anadolu’dan Karadeniz’e gelen kervansarayların konaklama ve dinlenme yeri.
GENEL ÖZELLİKLERİ:
Buraya: İndere mağarası adı da verilir. İndere: mağaradan 50 metre uzaklıkta. Evet, mağaranın yaşı: yaklaşık 3-4 milyon yıl olarak tahmin edilmektedir. Deniz seviyesinden: 1085 metre yüksekliktedir. Uzunluğu: 680 metredir. Yüksekliği ise: 94 metredir. Bunun 19 metresi yukarı, 75 metresi ise aşağı doğrudur. Bu ölçüleriyle: dünyanın en büyük ve en görkemli mağaralarından biridir. Dünyadaki en iyi mağaralar listesinde, üst sıralarda yer alıyor.
Mağara: yarı yatay, yarı dikey olarak, birbirine bağlı, 5 kat ve 8 büyük ana salondan oluşmaktadır. İkisi giriş katında olmak üzere, beşi de giriş katı ile onun altında olmak üzere, yedi katlı bir mağara görünümündedir. Mağaranın bütün katlarında: su birikintileri ve havuzlar bulunmaktadır. Tabanda, su akımı olmadığından, zemin çamurla kaplıdır. Bazı bölümlerdeki oluşumlar, günümüzde devam etmektedir. Kristalleşmiş kireçtaşından meydana gelmiştir. Sınırlı kireçtaşı oluşumu göz önüne alındığında: mağaranın hacmi inanılmaz derecede büyüktür. Buradaki kireçtaşlarının yatağı yoktur. Özürlü ve kırılmış, ayrıca çatlaklar kalsiyum karbonatla doldurulmuştur.
Mağaranın içinde: Türkiye’de hiçbir mağarada bulunmayan: soğan sarkıtlar var. Bu sarkıt ve dikitlerin güzelliği ise, ayrı bir turistik değer oluşturuyor.
Mağara içindeki ısı: sürekli olarak 18 derecedir. Ortalama nem oranı ise: % 54 dür. Mağaranın bol oksijenli havası, nefes almayı kolaylaştırır.
Mağaranın değişik yerlerinde, koloniler halinde; “cüce yarasalar” yaşamaktadırlar.

MAĞARADA GEZİ PLANI:
Mağara: Ankara Mağara Araştırma Derneği speleologları tarafından, ilk defa 1987 yılında incelenmiş, 1990 yılında ikinci inceleme yapılarak, mağaranın haritası çıkarılmıştır. Bunun ardından, Tokat Valiliğinin isteği üzerine, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinden Prof.Dr. Baki Canik ve ekibi tarafından, 1992 yılında, yeni bir araştırma yapılmıştır. Bunu, Maden Teknik ve Arama Enstitüsü Jeolojik Etütler Dairesinden bir ekibin, 1994 tarihinde yaptığı yeni bir araştırma izlemiştir.
1995 yılında: yürüme yolları ve ışıklandırma çalışmaları yapılmıştır. İçeride: 8 salon ziyarete açıktır.
Evet: mağaranın içinde gezimize başlayalım: sessiz bir yer altı atmosferine giriyorsunuz. Bu arada: geziye başlamadan önce hatırlatmak istiyorum. İçeride: flaşlı fotoğraf makinesi kullanmak kesinlikle yasaktır. Çekim yapmak istiyorsanız, video kamera götürmenizde yarar var. İçerisi: serin ve sabit bir sıcaklığa sahip.

Önce; girişten 40-50 metre sonra, geniş bir salona ulaşıyorsunuz. Bu salonda: havuz bulunuyor. Burada: yüksek sıcaklık (20 derece) ve düşük nem oranı var. Bunun sonucunda: damlataşları oluşturan kalsit kristallerinin aralarındaki bağ zayıflamış, pul pul kabarmış bir görünüme bürünmüştür. Salonun tavan yüksekliği 2-3 metre ve genişliği: 2-5 metredir. Ortada: harç kullanılarak oluşturulmuş, dikdörtgen bir yapı var. Harçlı yapı: mağaranın geçmiş dönemlerde kullanıldığına işaret ediyor. Mağaranın içinde, bazı yerlerde, bir sandalyenin üzerinde oturmuş insanlar görebilirsiniz. Bunlar: genelde astım hastaları.
BÜYÜK DAMLATAŞ MAĞARASI: Havuzlu salondan çıkıp, sütun ve sarkıtlardan oluşan dar bir geçitten yürümeye devam ediyorsunuz. Girişe 150 metre uzaklıkta bulunan, mağaranın en geniş yeri olan “Büyük Damlataşlar Salonu” na geliyorsunuz. Kırık hatlar boyunca, sütunlar oluşmuş. Salondaki küçük havuzlar: mağara incileriyle kaplanmış. Salonda: nem oranı yüksek ve açık havaya oranla, dört kat daha fazla oksijen var. Dev boyutlu: sarkıt ve dikitler var. Bunlar: kırmızı, sarı, yeşil ve mavi renkleriyle muhteşem bir görüntü ortaya çıkarmış.
Evet, bu salondan, kuzey ve kuzeydoğu yönünde, yürüyerek ilerliyorsunuz. Karşınıza: Çamurlu salon, Fosil salon ve Yarasalar salonu çıkacak.
ÇAMURLU SALON: Yatay bir geçitle ulaşılan salon: sarkıt, dikit ve küçük havuzlardan oluşuyor.
FOSİL SALON: Kuzeydeki son galeridir. Mağaranın, en üst noktasında bulunuyor. Sıcaklık: 24 dereceye kadar ulaşıyor. Mağaranın en yaşlı salonlarından biri olan burada, nem oranı: % 40 civarında.
YARASALI SALON: Bu salonda: cüce yarasalar bulunuyor. Yalnız: bu salona inmek için, merdivenli ip kullanmak gerekiyor. Uzunluğu:25-35 metre, genişliği ise: 8-20 metredir. Bu salonda: gelişim halindeki sarkıtlar, mağara gülleri, mağara iğneleri ve damlataş havuzu var. Genç salonlardan biridir. Salonun sıcaklığı: 13 derece, nem oranı ise: % 84 dür.
ÇÖKÜNTÜ SALONU: Kuzey-güney doğrultusunda bulunan, muhteşem galeri olarak da adlandırılan galeriye bağlanır. Salon: adını, tabanında bulunan iri bloklardan alır. Burada: büyük blok ve kayalar var. Bloklar arasında bulunan derin kuyular, mağaranın alt katlarıyla bağlantılıdır. Tavandan 3 metre yukarıda bulunan kalsit oluşumların sınırları, yer altı suyunun geçmişteki seviyesini gösteriyor.
SÜTUNLAR SALONU:
Çöküntü Salon ve Bloklu Mahzen’den sonra, geçilen bir köprü ile, Sütunlar salonuna ulaşılır. Mağaranın en büyük sütunu olan: 18 metre boyunda ve 8 metre çapındaki sütun, bu salondadır. Sütunlarla, odalara ayrılmış, büyük bir galeri görünümü veren salonun tavan yüksekliği: 15 metreyi bulur. İkiye ayrılan yürüme yolunun kuzey yönü, Mantarlı Salonu, güney yönü ise, Yeni Salon’a ulaşır.
MANTARLI SALON:
İri soğan sarkıtlar ve salona adını veren mantar şeklinde gelişmiş dikitler var. Damlalık sarkıtların en güzel örnekleri bu salonda bulunuyor.
YENİ SALON:
Mağaranın, en genç salonudur. Burada bulunan sarkıt, dikit ve havuzların yanı sıra: yaprak, perde ve pırasa şeklindeki oluşumlar, büyüleyici görüntüler oluşturmaktadır. Salonun sonuna doğru: 65 metre derinlikte yer alan göle, mağara suyunun aktığı bir sifon bulunuyor. Mağaranın gezilebilen son bölümünde ise, renkleri ve oluşumlarıyla şaşırtan genç soğan sarkıtlar bulunuyor.
MAĞARANIN ÇEVRE DÜZENLEMESİ:
Mağaranın önünde bulunan tesislerde dinlenebilirsiniz. Burada: doğal çevrenin güzelliğini daha iyi gözlemleyeceksiniz. İnsan, burada kendini uçaktan bakıyor gibi hissediyor. Bu tesislerde: yöresel el sanatları (ilginç el baskısı yada serigrafi) da sergileniyor. Küçük fırında: Tokat kebabı ve köylü kadınların yaptığı gözlemenin tadına bakabilirsiniz. Özellikle, Tokat kebabı yemeği ihmal etmeyin.

SONUÇ:
Evet, bu mağara: gerçekten sayısı önemli değil, ama dünyamızın bir harikası olarak nitelendirilecek özellikleri olan bir yer. Sarkıt, dikitlerinin muhteşem şekilleri ve renkleri var. Özellikle: renkler, bunları tarif etmek mümkün değil, yalnızca görünce bana hak vereceksiniz. Ama: şunu da söylemeden geçmek istemiyorum, kapalı yerler fobisi yani korkusu olanlar, bu mağaraya girmesinler. Özellikle: mağaraya girdiğinizde, içerideki yoğun oksijen ilk anda, belki size farklı duygular hissettirecek ve belki de rahatsız olacaksınız (özellikle sigara içenler), ama daha sonra inanın bu yoğun oksijeni solumanın tadına varacaksınız. Ayrıca: son bir uyarı, kışın buraya gitmenizi önermiyorum, yol sorun yaratabilir, bunun dışında gittiğinizde de, içerisi bayağı serin, tedbir almanızda yanınıza bir üst giysisi almanızda yarar var. Fotoğraf makinası almayın, yasak.

DENİZLİ MAĞARALARI

Kaklık Mağarası
Yeri: Mağara, Denizli-Afyon-Ankara ve Denizli Çivril Karayolu üzerinde, Denizli İl Merkezi’ne 30 km. mesafede, UNESCO Miras Listesi’nde bulunan Pamukkale’ye 45 km.de, uluslararası Çardak Havaalanı yol güzergahında bulunan ana tur güzergahına 2 km. mesafede, Honaz İlçesi Kaklık Kasabası’ndadır.
Özellikleri: Büyük bir yer altı deresinin oluşturduğu yer altı boşluğunun tavanının çökmesi sonucu oluşan Kaklık Mağarası, son derece ilginç özelliklere sahip bir mağaradır. Şekil olarak obruk gelişim özelliği gösteren mağaranın içinde, büyük bir traverten kitlesi vardır. Pamukkale’nin benzeri olan travertenler mağaranın hemen yakınında bulunan Kokarhamam Pınarı ( Haydarbaba Pınarı) sularının mağaraya şelaleler yaparak akması sonucu oluşmuştur. Basamaklar halinde havuzlardan meydana gelen travertenlerin gelişimleri, hala devam etmektedir. Ayrıca mağaranın kuzey duvarından küçük şelaleler şeklinde sızan sular da yer yer duvar travertenleri oluşturmaktadır. Daire şekilli geniş bir ağzı olan Kaklık Mağarası’nın büyük bir bölümü güneş ışınları almaktadır. Bu nedenle mağara duvarlarında yosun ve küçük sarmaşıklar gelişmiştir. Gün içinde yeşilin değişik tonlarında renkler alan bu bitkiler, mağaraya son derece ilginç bir güzellik katmaktadır.
Mağara, damlataş, sarkıtlar ve dikitlerle süslü olup , eşine rastlanmaz güzelliktedir. Mağara içerisinde bol miktarda termal su bulunmaktadır. Berrak, renksiz ve kükürt kokulu olan bu su varlığının bazı cilt hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir.

SIRTLANİNİ MAĞARASI

Sırtlanini Mağarası
Yeri: Aydın, Karacasu İlçesi
Mağara Karacasu İlçesi, Yukarı Çamarası ile Narlıgedik köyü arasında yer alır. Mağaraya her iki köyden de gidilebilir. 20-25 dakikalık bir yürüyüşle Narlıgedik köyü daha yakındır. Afrodisias harabelerine de yakındır.
Özellikleri: Toplam uzunluğu 348 m. (Ana Galeri:147 m.) olan mağaranın girişe göre en derin noktası -32 m dir. Yatay ve kuru bir mağaradır.
Mağara çok dar bir ağızla başlar. 4-5 m. sonra asıl mağara boşluğuna ulaşılır. Salon yan yana gelişip duvar şeklini alan sütunlarla 5-6 bölüme ayrılmıştır. Salona bağlı tüm odalar sarkıt, dikit ve sütunlarla süslüdür. Dışarıda ısı 28ºC, nispi nem yüzde 44 iken, mağara içinde ısı 17ºC ve nem miktarı %85′tir.

AYDIN MAĞARALARI

Karaca Mağarası
Yeri: Aydın, Kuşadası İlçesi
Özellikleri: Pasif bir mağaradır. Pasif mağara olduğundan içerisinde akarsu yoktur. Ancak, tavandaki çatlaklardan damlayan sular, çeşitli damlataş şekillerinin oluşumunun günümüzde de devam etmesine sebep olmaktadır. Ayrıca, mağara içerisinde traverten havuzları ve bir kaç küçük gölcük yer almaktadır. Mağara içerisinde belirgin bir hava hareketi söz konusu değildir. Mağara havasının nemi, ağız kısmından içeriye doğru gidildikçe nispi bir artış göstermektedir.

DERYA VE ÇİMEN İÇİ MAĞARALARI

Derya Mağarası
Yeri: Antalya
Antalya’nın batı kıyısında Konyaaltı Caddesi ile deniz kıyısı arasında bulunan Atatürk Parkının içindedir.
Özellikleri: 124 m. toplam uzunluğundaki mağaranın girişe göre en derin noktası 35.65 m. dir. Dikey mağara tipindedir. Güney kenarı deniz içinde olduğu için “deniz mağarası” olarak da adlandırılabilir. Mağara kuru ve gelişimi durmuş bir mağaradır. Mağaranın denizde olan kesimleri yarı tuzlu deniz suları ile kaplıdır.
Büyük salonda az miktarda dikit ve duvar traventenleri gelişirken, güneye doğru sarkıt ve dikitler artmaktadır. Bu bölgede tatlı su kaynakları çatlaklardan çıkarak deniz suyuna karışmaktadır. Mağaranın asıl girişinin 40 m. batısında ikinci bir girişi daha vardır. 0,5 m. genişliğinde ve 1 m. uzunluğunda genişlemiş bir yarık görünümündedir.
Yaz aylarında açık havaya nazaran serindir.
Çimeniçi Mağarası
Yeri: Antalya, Alanya İlçesi
Çimenini mağarası, Alanya’nın doğusunda Cebireas güney eteğinde, Şıhlar (eski adı Şeyhler) köyü yakınlarında bulunur. Konya- Gazipaşa yolunun, Demirtaş bucağından ayrılan 15 km. lik stabilize yolla Şeyhler Köyüne, oradan da yürüyerek mağaraya ulaşılır. Mağara yakınında Romalılardan kalma tarihi eserler vardır.
Özellikleri: Toplam uzunluğu 10 m. olan mağara bir dik çıkış dışında tamamen yataydır. Mağaranın içinde geliştiği kireçtaşı kalınlığının çok az ve sınırlı bir alanda bulunması nedeniyle, hidrolojik olarak tamamen kurudur. Mağaranın havası açık havaya nazaran serindir. Ortalama sıcaklığı 17ºC -20ºC civarındadır.
Mağara, birbirleriyle bağlantılı çok sayıda odacık ve iki kattan meydana gelmiştir. Başlangıçta Doğu kuzeydoğu-Batı güneybatı yönünde tek bir boşluktan oluşan mağara, zamanla traverten sütunlar tarafından bölünerek odacıklar meydana gelmiştir. İlk bölümde çok sayıda odacık vardır ve tamamen yataydır.
Mağara +57 metrelik dik bir çıkışla ikinci bölüme geçer. Girişe göre +10 m. yukarıda olan bu bölge, iki büyük odadan meydana gelmiştir. Mağara traverten birikimi açısından son derece zengindir. Odaları oluşturan traverten sütunlar geniş yer tutar. Ayrıca yan duvarlar perde travertenler ile süslüdür.
Damlataşlarının olduğu ve güzelliği ile yakınında bulunan tarihi eserler nedeniyle ilginç bir mağaradır. Tarihi devirlerde kullanıldığı anlaşılan Mağarada yapılan araştırmalarda henüz yazılı belge bulunamamıştır. Henüz Turizme açılmamıştır.

KONAK ALTI MAĞARASI

Konakaltı Mağarası
Yeri: Antalya
Antalya’da Atatürk Parkı’nın denize inen falezli kıyısındadır. Mağaraya karadan ulaşım yoktur. Denizden girilebilir.
Özellikleri: 60 m. toplam uzunluğundaki mağara Yatay mağara tipindedir. Denizle bağlantılı olması nedeniyle “deniz mağarası” da sayılabilir. Genellikle kurudur. Doğu salonunun bir kısmı sular altındadır. Batı salonunda dalgalar nedeniyle su birikintileri vardır.
Mağaranın doğuya ve batıya doğru iki girişi vardır. Mağaranın girişi deniz seviyesinden 3 m. yukarıdadır. Doğu bölümünün tabanı kısmen deniz seviyesine inmektedir. Mağaranın doğu salonu tümüyle kaya blokları ile kaplıdır. Batı salonu kısmen sarkıt, dikit ve sütunlarla kaplıdır. Batı salonuna bağlı iki küçük odanın travertenlerle süslü olması ve hemen denizin kıyısında bulunması turistik değerini arttırmaktadır. Mağaranın ısısı açık havaya nazaran serindir.

KOCAİN MAĞARASI

Kocain Mağarası
Yeri: Antalya
Antalya İli’nin 45. km kuzeyinde yer alır. Mağaraya, Antalya-Burdur karayolundan Camiliköy-Ahırtaş köyleri üzerinden ulaşılır.
Özellikleri: Türkiye’nin en geniş ağzına ve tek parça olarak en büyük galerisine sahip bir mağaradır. İçinde 50-60 m. yüksekliğe sahip sütunlar bulunan mağarada, aynı zamanda Roma döneminden kalan bir sarnıç da bulunmaktadır. Çok büyük iki salondan oluşan mağaranın giriş ağzının genişliği 35×70 m.dir.

KARAİN MAĞARASI

Karain Mağarası
Yeri: Antalya
Antalya’nın 30 km. kuzeybatısında eski Antalya-Burdur karayoluna 5-6 km. uzaklıkta bulunan Yağca Köyü sınırları içinde bulunur.
Özellikleri: Türkiye’nin en büyük doğal mağaraları arasında yer alan Karain mağarası, önünde bulunan traverten ovasından 150 m., denizden ise 430-450 m. yüksekliktedir.
İnsanlık tarihinin başlangıcındaki süreç içinde mağara, alt Yontmataştan başlayarak, orta ve üst Yontmataş evreleri, Neolitik, Kalkolitik, Eski Tunç gibi Protohistorik Çağlarda ve Klasik Çağda insanlar tarafından sürekli bir biçimde iskan edilmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak da yaklaşık 11 m. yi bulan kalın bir kültür dolgusu içermektedir. Ancak mağaranın en uzun süren ve en önemli iskanı Paleolitik (Yontmataş Çağı) ile ilgilidir.
Klasik dönemlerdeki kullanım daha çok Adak Mağara (tapınak) niteliğinde olup, mağara alnı ve dış duvarları üzerinde Grekçe kitabe ve nişler bulunmaktadır. Karain Mağarasında yapılan kazalarda elde edilen arkeolojik buluntular, Antalya Müzesinde ve mağaranın hemen yakınında bulunan Karain Müzesinde sergilenmektedir.

ANTALYA MAĞARALARI

.Geyikbayırı Mağarası
Yeri: Antalya
Antalya’ya 26 km uzaklıktaki Geyikbayırı köyündedir. Antalya’dan batı yönünde Çakırlar köyü üzerinden Geyikbayırı köyüne gidilebilir. Köyün merkezinden mağaraya 5 dakikalık bir yürüyüşle erişilebilir.   Özellikleri: 120 m toplam uzunluğundaki mağaranın girişe göre en derin noktası 6,5 m dir. Turizme açmaya değer bulunmuş bir mağara olup çalışmalar devam etmektedir. Genellikle kuru, zaman zaman aktif mağara tipindedir. Yaz aylarında tamamen kurudur.Yağışlı mevsimlerde taban suyu yükseldiğinde mağara tabanını su basmaktadır. Mağara ısısı yaz aylarında açık havaya nazaran serindir. Sonbaharda açık hava ile eşit ısı gösterir.

MAĞARA TURİZMİ

Mağara Turizmi..Dünyadaki diğer ülkelere göre ‘mağara cenneti ülke’ durumunda olan yurdumuzda yaklaşık 40.000 adet mağara bulunmaktadır. Mağara oluşumları bakımından önemli bir jeolojik-jeomorfolojik nitelik olan karstlaşma (karstik alanlar) ülkemizde Batı ve Orta Toros Dağlarında (Muğla, Antalya, Isparta, Burdur, Konya, Karaman, İçel ve Adana ) yer almaktadır. Türkiye’nin en uzun ( Beyşehir Gölü batısındaki Pınarözü Mağarası, 16 km) ve en derin mağaraları (Anamur’un kuzeyinde Çukurpınar Düdeni, 1880m) bu dağ kuşağı üzerindedir.
Ülkemizde mağara araştırmaları 1964 yılında kurulan Mağara araştırma Derneği (MAD) tarafından başlatılmıştır. Daha sonra ilk üniversite kulübü olan 1973 yılında Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü ( BÜMAK ) kurulmuştur. 1979 yılında MTA Jeoloji Etütleri Dairesi bünyesinde kurulan Karst ve Mağara Araştırmaları Birimi, bugün mağara araştırmalarının büyük bir bölümünü gerçekleştirmektedir.Günümüze kadar tüm yerli ve yabancı mağaracı gruplarının inceleyerek belgelendirdiği mağara sayısı 800′dür.Ankara MağaralarıBizans Döneminden Kalma MağaralarYeri: Ankara, Güdül İlçesiMağaralar, Ankara İli, Güdül İlçesi, Kirmir Çayı kenarında İnönü mevkiinde bulunmaktadır.Bu tarihi yerüstü mağaralarının Bizanslılar döneminden kaldığı tahmin edilmektedir.Dağın içini oymak suretiyle yapılan bu mağaralarda, merdivenlerle kat kat yukarılara çıkılmaktadır. İç Anadolu’daki Ürgüp-Göreme mağaralarına benzerlik göstermektedir. Aynı zamanda burası, merkezi bir yerdeki kilisesi ile bir köy topluluğunu andırmaktadır. Kirmir çayının zamanla altını oyduğu dağın parçalanmasıyla yukarı katlara çıkan merdivenlerin bazıları açıkta kalmış tarihi bir görünüm arz etmektedir.Antalya Mağaraları
Mağara Turizmi..Dünyadaki diğer ülkelere göre ‘mağara cenneti ülke’ durumunda olan yurdumuzda yaklaşık 40.000 adet mağara bulunmaktadır. Mağara oluşumları bakımından önemli bir jeolojik-jeomorfolojik nitelik olan karstlaşma (karstik alanlar) ülkemizde Batı ve Orta Toros Dağlarında (Muğla, Antalya, Isparta, Burdur, Konya, Karaman, İçel ve Adana ) yer almaktadır. Türkiye’nin en uzun ( Beyşehir Gölü batısındaki Pınarözü Mağarası, 16 km) ve en derin mağaraları (Anamur’un kuzeyinde Çukurpınar Düdeni, 1880m) bu dağ kuşağı üzerindedir.
Ülkemizde mağara araştırmaları 1964 yılında kurulan Mağara araştırma Derneği (MAD) tarafından başlatılmıştır. Daha sonra ilk üniversite kulübü olan 1973 yılında Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü ( BÜMAK ) kurulmuştur. 1979 yılında MTA Jeoloji Etütleri Dairesi bünyesinde kurulan Karst ve Mağara Araştırmaları Birimi, bugün mağara araştırmalarının büyük bir bölümünü gerçekleştirmektedir.Günümüze kadar tüm yerli ve yabancı mağaracı gruplarının inceleyerek belgelendirdiği mağara sayısı 800′dür.Ankara MağaralarıBizans Döneminden Kalma MağaralarYeri: Ankara, Güdül İlçesiMağaralar, Ankara İli, Güdül İlçesi, Kirmir Çayı kenarında İnönü mevkiinde bulunmaktadır.Bu tarihi yerüstü mağaralarının Bizanslılar döneminden kaldığı tahmin edilmektedir.Dağın içini oymak suretiyle yapılan bu mağaralarda, merdivenlerle kat kat yukarılara çıkılmaktadır. İç Anadolu’daki Ürgüp-Göreme mağaralarına benzerlik göstermektedir. Aynı zamanda burası, merkezi bir yerdeki kilisesi ile bir köy topluluğunu andırmaktadır. Kirmir çayının zamanla altını oyduğu dağın parçalanmasıyla yukarı katlara çıkan merdivenlerin bazıları açıkta kalmış tarihi bir görünüm arz etmektedir. Türkiye de mağara turzmi özellikle Antalya da yapılmaktadır.

YER ALTI SULARININ OLUŞUMA ETKİSİ

Yeraltı sularının genel özellikleri, mağaraya giriş şekilleri, mağaradaki hareketleri ve mağarayı oluşturan kayacın fiziksel-kimyasal yapısına göre damlataşları 5 gruba ayrılır:



(Sarkıt-Dikit Gelişimi)

(Karaca Mağarası-GÜMÜŞHANE)

Düşey yönde büyüyen makarna sarkıtlarının içindeki kanalın tıkanması veya su akımında küçük bir değişikliğin olması durumunda, sular makarnanın içinden değil, dış yüzünden akarlar. Böylece düşey yönde uzama ile yanal yönde kalınlaşma birlikte olur. Dış görünümleri genel olarak havuca benzeyen sarkıtların geometrileri, damlanın devamlılığına, çatlak yapısına, tabakaların duruşuna, mağara tavanının yüksekliğine ve mağaradaki yeraltı suyunun oynama düzeyine göre: huni, küre, yumru veya silindir şeklinde olabilir. Dış yüzeylerinde, genellikle yüzeye paralel olarak gelişen büyüme tabakalarının enine kesitleri, iç içe halkalar şeklindedir.
Mağara tavanından damlarken sarkıtları oluşturan veya oluşturmayan kalsiyum bikarbonatlı sular tabanda düştükleri noktada, buharlaşma ve C02 kaybı nedeniyle, bir çekirdek etrafında çökelirler. Damlama sonucu sıçrayarak yayılan suların, damlama noktasındaki çekirdeğin çevresindeki karbonat çökelimi üst üste devam ederek dikitleri oluşturur. Şekli ve büyüklükleri tavandan düşen suyun akış şekli ve miktarı ile içerdikleri CO3 oranına bağlı olarak değişen dikitler, başlangıçta kubbe biçimindedir ve üst kesimleri damlamaya bağlı olarak çukurdur. Genel olarak kesintisiz damlayarak akan sular, taban ve üst kesimlerinin kalınlıkları hemen hemen birbirine eşit dikitleri oluşturur. Buna karşılık kalınlığı az, boyu büyük dikitler ise akışı az olan sızıntıların altında oluşurlar. Dikitlerin şekillerinde görülen değişiklik veya bozulmalar, büyümeleri sırasında iklim koşullarındaki farklılıklar ile mağaradaki çökme ve oturmalardan ileri gelir.
Dikitler, sarkıtlara oranla daha büyük olmalarına rağmen, merkezi tüplerden yoksundurlar. Bunların merkezleri yatay tabakalardan meydana gelirken, kenarlarında düşey ve ince yapraklar görülür. Ayrıca sarkıtlar gibi ışınsal büyümezler.
Sarkıt ve dikitler gelişimlerini sürdürdüklerinde belirli bir zaman sonra birleşerek sütun veya kolonları oluştururlar. Mağaranın tabanından tavanına dayanan sütunların merkezlerinin üst bölümleri sarkıt, alt bölümleri ise dikit yapısındadır. Bununla birlikte, birleşmeden sonra, tüm yüzey tavandan sızan veya damlayan suların etkisinde kalır ve sarkıt gelişimine döner. Gelişmelerinde damlayan suların sürekli yer değiştirmelerinin etkili oldukları sütunlar, zamanla büyüyerek ve birleşerek, mağara boşluklarını salon veya odalar şeklinde bölerler.
Mağaralarda en çok görülen şekillerden biri de duvar damlataşlarıdır. Mağara duvarı ve duvara yakın tavandan sızan suların oluşturduğu bu şekiller perde damlataşı, bayrak damlataşı, org ve flama gibi adlar alırlar. Mağara tavan, duvar veya tabanında, yer çekimine aykırı olarak değişik yönlerde ve şekillerde gelişmiş, karbonatlı ve sülfatlı çökellere aykırı şekiller adı verilir. Bu şekillerden en yaygın olanı ekzantrik (heliktittir). Mağaraların rüzgar hareketi olan alçak tavanlı, dar girinti veya galerilerinde oluşan ekzantrikler, değişik yönlerde (aşağı, yukarı, yanal) gelişmiş, tüpsü veya makarna sarkıtlardan meydana gelmişlerdir.
Eğimi az mağaralardaki çalkantılı gölcükler ile belirgin bir akışı olan yeraltı derelerinin tabanında; yan duvarlarda ve su düzeyinin hemen üzerinde damlataş havuzları oluşur. İçinde su bulunan çoğu mağarada gelişebilirlerse de genellikle akış hızı az yeraltı dereleri ile arkası kesilmeyen sızıntılı su giriş önlerinde meydana gelen damlataş havuzları, mağaraların karşılıklı iki duvarını set şeklinde birleştirdikleri gibi, iç içe halkalar şeklinde de gelişebilirler. Genel olarak 0,2–5 m derinliğinde olan havuzlar, suyun geldiği yöne doğru yükselerek (iç bükey) gelişirler ve üstleri kubbe şeklinde kapanabilir.
 1- Damlama ve sızma ile oluşan damlataşlar (sarkıt, dikit, sütun, duvar damlataşları, göğüslük, sayvan, soğan sarkıt, fil ayağı sarkıt, mantar dikit...)
2- Aykırı (erratik) şekiller (heliktik veya eksantrik, mağara kalkanı,. mağara çiçeği, mağara iğnesi, mağara karnı baharı, patlamış mısır şekillileri... )
3- Suyun yüzeyde serbest akımı ile oluşanlar (örtü damlataşı, damlataş köprüsü, şelale damlataşları)
4- Su altında ve düzeyinde oluşanlar (damlataş havuzu, mağara incisi, mağara sütü)
5- Buz oluşumları
Mağaraya ulaşan suların ilk oluşturduğu şekil sarkıtlardır. Tavandaki çatlaklar veya tabaka aralarından damlayan bu sularda bir kısım CO2'in serbest hale geçmesiyle damlanın çevresinde ince, yarım küre şeklinde CO3 çökelir. Dairesel çekirdeğin ortası boş olduğundan, su buradan damlar. Damlayan her su, bu çekirdeği silindirik olarak büyütür. Böylece, zamanla içi boş, genişliği her yerde eşit çubuk makarna veya tüp şeklinde saydam şekiller oluşur. Sarkıt oluşumunun başlangıç dönemini karakterize eden bu şekillere makarna sarkıt adı verilir ve damlamanın seyrinde herhangi bir değişiklik olmadığı sürece çapları 5–10 mm, boyları 1–3 metreye ulaşabilir.

MAĞARA OLUŞUMU

Mağaralar oluşum şekline göre : doğal ve yapay mağaralar olarak iki gruba ayılır. İnsanların kazdığı (kaya mezarları ile volkanik tüf veya marnlarda açılan yeraltı şehirleri, kaya evleri ve tapınaklar, meyve-sebze depoları... vb. ) veya hayvanların oyduğu boşluklar yapay mağaraları oluştururlar.
Buna karşılık ana kaya oluşurken veya oluştuktan sonraki fizik-kimyasal olaylarla oluşan mağaralara da doğal mağara adı verilir. Bu grup mağaralar oluştuğu kayaya bağlı olarak, gelişim zamanına göre birincil mağaralar veya ikincil mağaralar olmak üzere iki alt gruba ayrılırlar. Ana kaya ile birlikte oluşan mağaralara birincil mağara adı verilir. Lav mağaraları, buzul mağaraları, travertenler boşlukları gibi. Ana kaya oluştuktan sonra gelişen mağaralara da ikincil mağaralar adı verilir. Karbonatlı (kireçtaşı, dolomilik kireçtaşı, dolomit, karbonat çimentolu konglomera ve kumtaşı), sülfat (jips) ve klorürlü (tuz) kayaların yeraltı suları tarafından aşındırılması sonucu oluşan mağaralar bu grupta yer alırlar. Mağaraların oluşumuna ortam hazırlayan en önemli kaya, kireçtaşıdır.
Derinlikleri yüzlerce metreyi bulabilen bu mağaraların araştırması son derece zor ve tehlikelidir. Buna karşılık ova, göl veya nehir seviyesine yakın bölgelerde veya hemen altlarında geçirimsiz birimlerin bulunduğu kireçtaşlarında son derece uzun ve yatay mağaralar gelişmiştir. Bu mağaralara dışarıdan su girse de (düden veya subatan), çoğunlukla içinden su çıkan kaynak durumundadır. Birbirine bağlı bir kaç kattan oluşan bu mağaraların içleri yer yer göller, damlataş havuzları ve her türden damlataşlar ile kaplı olabilir. Mağaralar karanlık boş galeri ve salonlardan oluşmamışlardır. İçleri, yerüstü ve yeraltı suları tarafından dışarıdan getirilmiş kil, mil, çakıl, blok ve moloz yığınları ile yerinde oluşmuş damlataşlar ile kaplıdır. Mağara çökellerinin biçim, boyut ve değişik renkli olmalarında mağaranın geliştiği ana kayanın kimyasal bileşimi, tabakaların duruşları, çatlak veya kırık yapıları ile yeraltı sularının fiziksel ve kimyasal özellikleri belirleyicidir.
Derinlikleri yüzlerce metreyi bulabilen bu mağaraların araştırması son derece zor ve tehlikelidir. Buna karşılık ova, göl veya nehir seviyesine yakın bölgelerde veya hemen altlarında geçirimsiz birimlerin bulunduğu kireçtaşlarında son derece uzun ve yatay mağaralar gelişmiştir. Bu mağaralara dışarıdan su girse de (düden veya subatan), çoğunlukla içinden su çıkan kaynak durumundadır. Birbirine bağlı bir kaç kattan oluşan bu mağaraların içleri yer yer göller, damlataş havuzları ve her türden damlataşlar ile kaplı olabilir. Mağaralar karanlık boş galeri ve salonlardan oluşmamışlardır. İçleri, yerüstü ve yeraltı suları tarafından dışarıdan getirilmiş kil, mil, çakıl, blok ve moloz yığınları ile yerinde oluşmuş damlataşlar ile kaplıdır. Mağara çökellerinin biçim, boyut ve değişik renkli olmalarında mağaranın geliştiği ana kayanın kimyasal bileşimi, tabakaların duruşları, çatlak veya kırık yapıları ile yeraltı sularının fiziksel ve kimyasal özellikleri belirleyicidir.
      

TÜRKİYE VE DÜNYADA Kİ MAĞARA VE KANYONLAR

               MAĞARALAR

  Mağara :  Yeraltında bulunan, en az bir insanın girebileceği kadar genişliğe sahip olan boşluklara mağara denir. Bunlar bir kaç metreden, kilometrelerce uzunluk ve yüzlerce metre derinlik veya yüksekliğe ulaşabilirler. Mağaralar oluşum şekline göre: doğal ve yapay mağaralar olarak iki gruba ayılır. İnsanların kazdığı (kaya mezarları ile volkanik tüf veya marnlarda açılan yeraltı şehirleri, kaya evleri ve tapınaklar, meyve-sebze depoları...vb. ) veya hayvanların oyduğu boşluklar yapay mağaraları oluştururlar.
Buna karşılık ana kaya oluşurken veya oluştuktan sonraki fiziko-kimyasal olaylarla oluşan mağaralara da doğal mağara adı verilir. Bu grup mağaralar oluştuğu kayaya bağlı olarak, gelişim zamanına göre birincil mağaralar veya ikincil mağaralar olmak üzere iki alt gruba ayrılırlar. Ana kaya ile birlikte oluşan mağaralara birincil mağara adı verilir. Lav mağaraları, buzul mağaraları, traverten boşlukları gibi. Anakaya oluştuktan sonra gelişen mağaralara da ikincil mağaralar adı verilir. Karbonatlı (kireçtaşı, dolomitik kireçtaşi, dolomit, karbonat çimentolu konglomera ve kumtaşı), sülfat (jips) ve klorürlü (tuz) kayaların yeraltısuları tarafından aşındırılması sonucu oluşan mağaralar bu grupta yer alırlar. Mağaraların oluşumuna ortam hazırlayan en önemli kaya, kireçtaşıdır. Bu kayaların kimyasal bileşimi ve bol çatlaklı yapıları mağara gelişimine uygun ortam hazırlamışdır.